Kategoriler
AstrolojiPopüler KonularYaşam RehberiKariyer TavsiyeleriKişisel GelişimZenginler ve FakirlerSite TanıtımlarıKaranlık İnternet GerçekleriNe? Nedir? Nasıl?Kadim Gizli BilgilerMeditasyon ve OlumlamalarSpiritüalizmSpiritüel Rüya TabirleriYurt Dışında EğitimDualarBilgisayar ve GüvenlikYZ ile Para Kazanma Rehberi

Sevgiyle Yaralananlar, Dostoyevski'nin Köpeği ve İnsan Ruhunun Geri Dönüşsüz Çöküşü

Hiç düşündün mü, bir köpek neden sevgiden kaçar? Ya da daha doğrusu, bir insan neden merhamete düşman kesilir? Bu sorunun cevabı bir köpekte gizli olabilir. Ama o köpek, sıradan bir sokak hayvanı değil; 19. yüzyılın karla kaplı Rusya’sında, taş duvarların ve zincirli duyguların arasında yaşamış, sadece ayak sesleriyle değil, içindeki tüm insanlığın sesiyle hareket eden bir hayvandı. Onun hikâyesi, büyük yazar Dostoyevski’nin gözlerinden aktı bu dünyaya. Ve bu hikâye, hâlâ insanlığı en çok kanatan sorulardan birine cevap verir: Neden bazı insanlar iyiliğe bile düşman kesilir?

Sürgün Edilmiş Ruhlar: Sibirya ve Kayıp İnsanlık

1849 yılında Dostoyevski, yalnızca bir şiir yüzünden ölüme mahkûm edilmişti. Fikirleri, kelimeleri, vicdanı suç sayılmıştı. Ölüm cezası son anda sürgüne çevrildi. Ama gerçek anlamda öldüğü yer, o Sibirya kampının duvarları arasındaki sessizlikti. Çünkü burada yalnızca kemikler değil, ruhlar da çürüyordu. Dostoyevski orada insanı gözlemledi, ham ve maskesiz haliyle. Ve insanlık ona hiç olmadığı kadar karanlık geldi.

O karanlıkta bir köpek vardı. Zincirsizdi ama özgür değildi. Çünkü ruhu zincirlenmişti. Her geçen mahkum onu tekmeliyordu. Belki eğlence olsun diye, belki öfkesini kusmak için. Ama hayvan kaçmıyordu. Sadece boynunu eğiyor, susuyordu. Sanki işkenceyi kanıksamıştı. Ve daha da kötüsü, onu anlamıştı. Acının ritmini ezberlemişti. Sevgisizlik onun yeni normali olmuştu.

Ve Sonra... Sevgi Geldi

Dostoyevski bir gün ona yaklaştı. Diğerlerinden farklı olarak tekme atmadı. Elini uzattı. Sevgi gösterdi. Ve işte burada hikâye raydan çıkıyor. Çünkü köpek, o sevgiye havlayarak, acı içinde cevap verdi. Korkuyla kaçtı. Sanki en derin yarasını sevgiyle açmışlardı. O andan sonra da Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçtı. İşte yazarın zihninde kıyamet o gün koptu. İnsan hakkında bildiği her şeyin yıkıldığı andı bu.

Travmanın Geometrisi: Zihin Nasıl Kırılır?

Burada mesele bir köpek değil. O köpek, sevgiye aç olduğu hâlde ona tahammül edemeyen her ruhun temsiliydi. Yani biziz. Herkes. Belki de bir zamanlar birileri bizi sevdi ama biz o sevgiyi tehdit sandık. Çünkü sevgi, alışık olmayan için yalnızca garip değil, aynı zamanda tehlikelidir. Sevgi, açılmamış bir yara gibidir. Dokunduğunda kanar. Ve biz, kanamaktan korkarız. Bu yüzden de o sevgi dolu el, tıpkı bir bıçak gibi algılanır.

Psikoloji bunu açıklıyor. Travmalarla yoğrulmuş birey, bir noktadan sonra “normali” acı olarak kabul eder. Ve acı dışındaki tüm deneyimler, zihinde anormallik olarak kodlanır. Yani iyi olan şey bile bir tehdit gibi algılanır. Bu yüzden bazı insanlar seni severken kaçıyor, iyi davranınca sinirleniyor. Onlar kötü değil. Sadece “iyiliğe karşı alerji geliştirmiş” durumda. Onların bağışıklık sistemi, sevgiyi virüs sanıyor.

Ve Dostoyevski Anlıyor: İnsan, Kölelikte Kalmak İster

Yazar, bu olaydan sonra insanları “kara halk” olarak tanımlar. Çünkü acıdan beslenmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Yalnızca fiziksel değil, duygusal bir çürümeden söz eder. Ve şu cümleyi yazar:

“Zulüm bir alışkanlıktır… Aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar.”

İşte bu en korkuncudur. Çünkü bu sadece bireysel değil, toplumsal bir virüstür. Zihinler ezilmeyi kabul eder hale geldiğinde, bir milletin ruhu da çözülmeye başlar. Ve en tehlikelisi, bu çöküşün doğal sayılmasıdır. O zaman artık kurtuluş değil, yalnızca daha organize bir çürüme başlar.

Peki Ya Biz? Hangi Köpeğiz?

Belki de en acı soru bu: Biz hangi köpeğiz? Sevgiye susamış olan ama kaçan mı? Yoksa tekmeleyen? Ya da elini uzatan ama bir daha yanına bile yaklaşamayan mı? Hepimiz bu üç rolden birine girdik. Belki aynı gün içinde hepsine.

Sevgi, bazılarına merhem gibi gelir. Ama bazıları için, onu hatırlatan bir yara izi gibidir. Dostoyevski bunu çok önceden anlamıştı. Bu yüzden kitaplarında kahramanlar değil, yaralı ruhlar vardır. Kahramanlık, ona göre iyiliği korumak değil; iyilikle karşılaştığında parçalanmamayı başarabilmektir.

Çünkü bazı insanlar, yalnızca nefret gördüklerinde sakinleşir. Sevgi gördüklerinde ise panikler. Belki de bu yüzden dünya hâlâ iyileşemiyor. Çünkü sevgi, bazılarının ruhuna hâlâ fazla yüksek frekanslı bir sinyal gibi geliyor. Anlamıyorlar. Dayanamıyorlar. Ve kaçıyorlar.